Antonella Bassani Dünya Bankası'nın Avrupa ve Orta Asya'dan sorumlu Başkan Yardımcısıdır. Bu köşe yazısı ilk olarak 24 Ocak 2024 tarihinde Ekonomim gazetesi tarafından Türkçe olarak yayınlanmıştır.
Birkaç gün içerisinde Türkiye ülkenin son yüzyılda yaşadığı en kötü deprem felaketinin birinci yıldönümünü anacak. 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan çok büyük iki deprem ve sonrasında yaşanan binlerce artçı sarsıntı çok büyük can kaybına, fiziksel yıkıma ve ekonomik hasara yol açtı.
Yaşanan afetin üzerinden bir yıl geçerken, yeniden inşa ve iyileştirme faaliyetleri tüm hızıyla devam ediyor. Geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirdiğim ziyaret sırasında Antakya ve Nurdağı’nda bunu kendi gözlerimle görme imkanına sahip oldum. Sevdiklerini kaybetmiş, evleri veya işyerleri yıkılmış veya hasar görmüş kişilerde gözlemlediğim dirençlilik benim için özellikle ilham verici oldu. Yıkımın ölçeği göz önüne alındığında tam bir toparlanmanın sağlanması uzun yıllar alacak bir süreç olmakla birlikte, konutların, temel hizmetlerin, geçim kaynaklarının ve işletmelerin yeniden eski haline getirilmesi için atılacak hızlı ve etkili adımlar ekonomik yeniden canlanmaya ivme kazandıracak ve etkilenen insanlara umut verecektir.
İyileştirme çabaları iklim kaynaklı afetlere karşı da koruma sağlamalı
İklim değişikliği gibi doğal afetlerden kaynaklı risklerde yaşanan artış, Türkiye’nin depremlere karşı istisnai derecede yüksek kırılganlığını daha da artırmaktadır. Orman yangınları, sıcak hava dalgaları kuraklık ve taşkın tehlikesi gibi aşırı hava olaylarının artan sıklığı, şiddeti ve etkileri ülke halkının sağlığı ve güvenliği, altyapı ve kamu hizmetleri, tarımsal üretim, kırsal gelir ve istihdam ve gıda güvencesi üzerinde önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Dolayısıyla, deprem sonrası iyileştirme çabalarının doğal ve iklim kaynaklı afetlere karşı koruma sağlaması ve bunun sonucunda yaşanabilecek ekonomik şoklara karşı direnç oluşturması zorunludur.
Türkiye hükümetinin son dönemde yaşanan makrofinansal istikrarsızlığı ele almak ve ulusal ekonomiyi daha sağlam bir temel üzerine oturtmak için gösterdiği kararlılık benim için cesaret verici olmuştur. Türkiye’deki hane halklarının gelirlerini eriten yüksek düzeydeki enfl asyonu düşürmek için son dönemde yaşanan politika gelişmeleri, açıkları azaltmaya yönelik mali gelir önlemleri ve alınan diğer politika önlemleri doğru yönde atılmış adımlardır. Piyasalar bunlara belirli ölçüde olumlu bir şekilde tepki vermektedir ve üç büyük kredi derecelendirme kuruluşunun hepsi kısa süre önce ülkenin görünümünü negatiften durağana yükseltti. Öter yandan, dengesizlikler halen devam etmektedir ve yetkililerin uzun vadeli büyümenin ve refahın temellerini güçlendirecek yapısal reformlara dayalı olarak çabalarını kararlılıkla devam ettireceklerini umuyorum.
Türkiye’nin iklim değişikliğinden kaynaklı zorlukları ele alma ve karbon emisyonlarını azaltma yönündeki kararlılığı da eşit derecede cesaret vericidir. Ülkenin iklim değişikliğine ilişkin Paris Anlaşmasını 2021 yılında onaylamasının hemen ardından, 2053 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşma hedefi doğrultusunda bir dizi umut verici taahhüt açıklandı. Bunlar arasında yenilenebilir enerji üretiminin 2035 yılına kadar iki katına çıkarılması ve enerji verimliliği programları için 20 milyar doların harekete geçirilmesi yer almaktadır.
Türkiye’yi desteklemeye kararlıyız
Bunların tümü Türk halkının ve ekonomisinin korunması için ihtiyaç duyulan adımlardır. Küresel ticarette kilit bir aktör olan Türkiye, küresel ölçekte düşük karbona geçiş sürecinden kaynaklanan risklere maruz kalmaktadır ve bu da emisyon yoğun proseslerle üretilen mallara olan talebin düşmesine neden olacaktır. Ülkenin mal ihracatının yaklaşık yüzde 50›sinin AB›ye gittiği göz önüne alındığında, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı’nın beklenen etkisi Türkiye için özellikle önem taşımaktadır. Son dönemde yaşanan bölgesel jeopolitik gerilimler ve bunun sonucunda enerji arzında yaşanan aksamalar da, Türkiye gibi fosil yakıt ithalatına bağımlı ülkeler için riskleri ön plana çıkarmaktadır. Türkiye doğalgazın yüzde 99’unu ve petrolün yüzde 93’ünü ithalat yoluyla karşılamaktadır.
Bunlar ve bir ülkenin refah doğrultusundaki ilerleyişini rayından çıkarabilecek çok sayıdaki başka zorluk, deprem sonrası dirençli bir iyileştirmeyi destekleyici eylemlerin aciliyetini vurgulamaktadır.
Dünya Bankası Grubu, Türkiye’nin güvenebileceği bir kalkınma ortağıdır. Yaklaşık 75 yıl önce başlayan ortaklığımız, zaman içerisinde güçlenerek büyümektedir ve Türkiye’yi şimdi ve önümüzdeki yıllarda desteklemeye kararlıyız.
Türkiye’yi destekleme konusundaki kararlılığımızın bir örneği, yıkıcı depremlerin hemen sonrasında görülmüştür. Dünya Bankası, rekor bir hızla, depremlerin yol açtığı fiziksel hasara ilişkin bir tahmin hazırlamıştır ve sonrasında hasar gören veya çöken altyapının yeniden inşasına, sağlık hizmetlerinin sağlanmasına, 7.000 kişilik kırsal konut yeniden inşasına yardımcı olacak ve küçük ölçekli işletmelerin toparlanmasını destekleyecek 1,45 milyar dolar değerindeki iki operasyonu hızlı bir şekilde onaylamıştır. Her iki operasyon da yine rekor bir hızla uygulanmaktadır; yaklaşık 9.000 küçük işletme için finansal can suyu sağlanmıştır, hasar gören sağlık tesisleri yenilenerek yeniden tefriş edilmiştir ve kırsal konutların temelleri atılmıştır.
Bunu destekleyici olarak, Banka’nın Uluslararası Finans Kurumu özel sektörün krediye erişimini geliştirmek amacıyla finansal sektör aracılığıyla kullandırılacak olan 600 milyon dolarlık bir operasyon yürütmektedir ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı Gaziantep’te günlük 9.000 hasta kapasiteli bir hastanenin yapımı için garanti sağlamıştır.
Öte yandan, okulların yeniden inşasına yardımcı olmak ve tarım sektörünü desteklemek amacıyla depremden etkilenen bölgelere yönelik yeni operasyonların hazırlanması üzerinde de çalışmalar yapmaktayız. Türkiye’de yaklaşık 17 milyar dolarlık büyük bir programımız bulunmaktadır. Türkiye ile kurumumuz arasındaki mükemmel ortaklığın bir yansıması olarak, önümüzdeki üç yılda bu rakamın iki katına çıkacağını öngörüyoruz.
6 Şubat 2024 tarihi, bir yıl önce Türkiye’yi vuran felaketin çarpıcı bir hatırlatıcısı olacaktır. Ancak bugün ve önümüzdeki yıllarda alınacak önlemler, gelecekteki şokların risk ve etkilerini en aza indirmeye yardımcı olabilir.