BAŞ MAKALE

Yükselen Türkiye: Geçiş Sürecindeki Bir Ekonomiden Çıkarılacak Dersler

10 Aralık 2014



Öne Çıkanlar
  • Türkiye’nin geçtiğimiz on yıllık dönemde kaydettiği sağlam büyüme performansı birçok yükselen piyasa için bir ilham kaynağı oluşturmakta ve bunların politika yapıcıları için önemli dersler sunmaktadır.
  • Yeni raporda Türkiye’nin yüksek gelir eşiğine ilerleyişi analiz ediliyor ve bu ilerlemenin üç temel kaynağı olduğu tespit ediliyor: (i) Avrupa ile olan ticaret ilişkilerinin sağladığı çıpaya dayalı olarak dünya ekonomisi ile başarılı entegrasyon; (ii) 2001 krizi sonrasında ülkenin borç servisinden kamu hizmetine geçişine olanak tanıyan sağlam kamu maliyesi; (iii) geniş anlamda piyasa dostu politikaların desteklediği dinamik bir özel sektör. Bu üç etkenin bileşimi sonucunda, Türkiye’nin artan refahı paylaşılabilmiştir.
  • Türkiye’nin önemli başarılarına rağmen, yüksek gelir statüsüne geçiş henüz tamamlanmamıştır. Özellikle Türkiye’nin yenilikçiliği ve yatırımı teşvik edecek ve böylelikle ülkenin yeni bir büyüme modeline geçerek orta gelir tuzağından kurtulmasını sağlayacak bir oyun alanı yaratabilmek için ekonomik kurumlarında reform yapması gerekiyor.

Türkiye geçiş sürecindeki bir ülkedir. Ülke onlarca yıl sağlam bir ekonomik büyüme kaydetmiştir, ancak son zamanlardaki sosyoekonomik gelişiminin geçmişi 1980’lerde başlatılan ekonomik serbestleşme atılımına ve 2001 krizi sonrasında finans, maliye ve kamu sektörü yönetimi alanlarında yapılan reformlara uzanmaktadır. Bugün 10.000 ABD$’nı aşan kişi başına gelir binyılın başından bu yana iki kattan fazla bir artış göstermiştir ve Türkiye artık 2060 yılına kadar 12. büyük ekonomi olma yolunda yüksek gelir eşiğindeki bir ülke haline gelmiştir.

İyileştirilen kamu hizmetleri ve aynı zamanda şehirleşme ve sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam yaratma süreçleri sayesinde, Türkiye’nin geleneksel olarak daha yoksul olan kırsal nüfus kesimleri için yeni fırsatlar açılmış ve “damlama teorisine” uygun bir ekonomik büyüme gerçekleşmiştir. 2002 yılından bu yana yoksulluk yarı yarıya azalmış ve orta sınıfın büyüklüğü 1993 ile 2010 arasında iki kattan fazla bir artışla yüzde 18’den yüzde 41’e çıkmıştır. Nüfusun en alt yüzde 40’lık diliminin gelirleri toplam nüfusun geliri ile aynı oranda artmıştır – bir başka deyişle refah paylaşılmıştır.



" Türkiye’nin deneyimlerinin diğer yükselen piyasalar için politika seçeneklerini zenginleştirmesini umuyoruz "

Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü ve raporun başyazarı Martin Raiser



Türkiye’nin başarıları, birçok yükselen piyasadaki politika yapıcılar için bir ilham kaynağı olmuştur. Sadece son iki yılda, Dünya Bankası Grubu’nun yardımları ile, aralarında Hindistan, Özbekistan, Kosova, Kenya ve Ukrayna gibi birbirlerinden farklılık gösteren ülkelerin de bulunduğu yaklaşık 20 ülke heyeti Türkiye’nin son yıllarda iyileşme kaydettiği sağlık reformu, orta öğretim, bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması, kamu mali yönetimi gibi çeşitli alanlardaki deneyimlerinden  dersler çıkarmak için Türkiye’ye gelmiştir.

Türkiye’nin halen karşı karşıya olduğu birçok zorluğa rağmen, çok sayıdaki bu ziyaretçilerin ilgisi, halen kendi geçiş süreçlerinin ortasında olan Türkiye gibi ülkelerden yeni ortaya çıkan bu kalkınma derslerini gerçek zamanlı olarak yakalamanın değerini teyit etmektedir. Dünya Bankası Grubu tarafından yeni yayınlanan rapor da tam olarak bu konuyu ele alıyor. Raporda Türkiye’nin gelir artışı, daha fazla uluslararası entegrasyon ve sosyal kapsama yolundaki ilerleyişi inceleniyor. Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon, Kapsama, Kurumlar başlıklı bu yeni yayın Türkiye’nin hem ülke içindeki hem de ülke dışındaki geçiş süreçlerini çok yönlü bir şekilde ele alıyor ve politika yapıcılar için Türkiye’nin yüksek gelir statüsüne ulaşma doğrultusunda devam etmekte olan geçiş sürecine ilişkin derinlemesine analizler sunuyor. 

Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü ve raporun başyazarı Martin Raiser konu ile ilgili olarak şunları belirtiyor:  “Türkiye’nin deneyimlerinin diğer yükselen piyasalar için politika seçeneklerini zenginleştirmesini umuyoruz. Türkiye’nin üst orta gelir statüsüne geçiş sürecinin kapsamlı tarihsel hikayesinde çeşitli alanlarda elde ettiği spesifik başarıları tespit eden bu kitabın, ülkenin önündeki zorluklar ile ilgili yurt içindeki politika tartışmaları için de bir referans kaynak olarak hizmet edeceğini umuyoruz.”

Rapora göre, Türkiye’nin bu ilerleyişini besleyen birçok faktör arasında üç tanesi ön plana çıkıyor. İlk olarak, istihdamda tarımdan sanayiye ve hizmetlere geçiş üretkenliği arttırmış ve bölgesel gelir eşitsizliklerinin azaltılmasına yardımcı olmuştur. Ticaretin serbestleştirilmesi, Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması, bankacılık sektörü reformları ve diğer iş ortamı düzenlemeleri ile birlikte hızlı şehirleşme süreci ülke genelinde üretkenlik artışını sağlamak için gerekli koşulların oluşturulmasına yardımcı olmuştur. 1990 ile 2009 yılları arasında, tarımsal istihdamın payı 24 puan azalırken, sanayideki istihdamın payı 4,6 puan yükselmiştir.

İkinci olarak, 2001’de yaşanan derin kriz sonrasında yapılan temel maliye ve kamu sektörü reformları sayesinde Türkiye kamu kaynaklarını borç servisinden kamu hizmetlerine yönlendirebilmiştir. Sağlık, eğitim ve belediye hizmetlerinde erişim açıkları azaltılmış ve sonuçlar önemli ölçüde iyileştirilmiştir. Örneğin 1990’lardan bu yana Türkiye’de ortalama yaşam süresi 10,6 yıl uzarken, bebek ölüm oranları altı kat düşmüştür. Ortaöğretimde okullaşma oranları 1998 ile 2012 arasında neredeyse iki katlık bir artışla yüzde 38’den yüzde 67’ye yükselmiştir. Bu iyileşmeler ekonomik büyümeyi sosyal açıdan daha kapsayıcı hale getirmiştir.

Son olarak, piyasaya dayalı çözümleri tercih eden bir siyasi uzlaşının desteği ile özel sektör bu dönüşümde kilit bir rol oynamıştır. 1990’ların sonlarında yaşanan siyasi ve ekonomik kriz, özel sektörde büyümeyi teşvik eden bir dizi kurumsal reformun   yolunu açmıştır. Bu reformlar için sağlam bir çıpa sağlayan Avrupa Birliği Katılım müzakereleri süreci bu büyümeyi daha da güçlendirmiştir.  

Tüm bu koşullar Türkiye’nin çok çeşitli alanlarda ekonomik ve sosyal başarılar elde etmesine yardımcı olmuştur. Bununla birlikte, bu ilerlemeler kalıcı bir başarıyı garanti altına almamaktadır. Türkiye ekonomisi, eğer yüksek gelir statüsüne geçiş süreci tamamlanmak isteniyorsa mutlaka aşılması gereken bazı zorluklar ile karşı karşıyadır. Üretkenlik artışının kaynaklarının, işgücünün sektörler  arası yeniden tahsisinden daha fazla yenilikçiliğe ve yeni teknolojilerin kabulüne kaydırılması gerekiyor. Bunun için daha iyi beceriler ve Türkiye’nin girişimcilerini yeni şeyler denemeye özendirecek rekabetçi bir iş ortamı gerekiyor. Ancak, en önemlisi, hukukun üstünlüğü, tarafsız ve bağımsız düzenleme, ihtiyatlı, şeffaf ve hesap verebilir kamu sektörü yönetimi gibi yüksek gelirli bir ekonominin gerektirdiği kurumsal temellerinin hükümet tarafından oluşturulması gerekiyor. Türkiye, bir ülkenin ekonomik kurumlarının kalitesini ölçen göstergelerin hiçbirinde ilk 40 ülke arasında yer almıyor. Mevcut kurumsal yapı, dünyadaki ilk 10 ekonomi arasına girmeyi hedefleyen bir ülke için açık bir şekilde yeterince iyi değildir.

Türkiye’nin Deneyimleri yükselen piyasalardaki birçok politika yapıcının ilgisini çekiyor. Türk yetkililer aşılmayı bekleyen zorlukları aşarak ve yüksek gelire geçiş sürecini tamamlayarak, ülkelerinin önümüzdeki yıllarda da başarılı bir kalkınma örneği olmaya devam etmesini sağlayacaktır. 



Api
Api

Welcome