GÖRÜŞ

20. Yılında Türkiye-AB Gümrük Birliği: Makyaj Zamanı

17 Mart 2015


Martin Raiser Brookings

Önceki bir blog yazımda, Avrupa ile ekonomik entegrasyonun Türkiye’nin gelecekteki ekonomik beklentileri bakımından kilit bir sürükleyici faktör olmaya devam ettiğini savunmuştum. Özellikle, bu yılın sonunda 20. yılını tamamlayacak olan AB-Türkiye Gümrük Birliği Anlaşmasının hizmetleri, tarımı ve kamu alımlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi, Türkiye’nin  rekabet gücünde yeni bir atılım sağlayabilecektir. Ancak bunun için Gümrük Birliğinin kendisinde de bir makyaj yapılması gerekiyor. Başlangıçta tam AB üyeliği için bir sıçrama tahtası olarak tasarlanan anlaşmanın, dünya ticaretindeki  ve AB-Türkiye ilişkilerindeki değişen eğilimleri dikkate alacak şekilde modernize edilmesi gerekiyor.

Gümrük Birliğinin hizmetleri ve tarımı da kapsayacak şekilde genişletilmesi, daha fazla yatırımın ve daha hızlı üretkenlik artışının getireceği önemli dinamizm kazanımları dikkate alınmadığında bile  2 milyar ABD dolarına kadar refah kazanımları sağlayacaktır. Hizmetlerin kalitesi ve maliyeti bir imalat girdisi olarak da önemli olduğundan dolayı, özellikle hizmetler sektöründe ticaretin serbestleştirilmesi yoluyla Türkiye genel rekabet gücünü arttırabilecektir. Kamu alımları sektörünün Gümrük Birliğine dahil edilmesi veya DTÖ’nün Genel Kamu Alımları Anlaşmasına katılım, Türkiye’nin yüksek düzeyde rekabetçi müteahhitleri ve deneyimli inşaat mühendisleri için yeni pazarlar açacaktır.

Ancak Gümrük Birliği’nin genişletilmesi, tasarımındaki asimetrilerin giderilmesini gerektirecektir. Kaygılardan biri, Türkiye’nin tasarımına dahil olmasa bile AB mevzuatını kabul etmek zorunda olmasıdır. Türkiye bazen Ortak Pazar kurallarında yapılan bir değişiklikten ancak uzun bir zaman geçtikten sonra bilgilendirilebilmektedir. Gümrük Birliği’nin daha sorunsuz bir şekilde işleyebilmesi için daha iyi bilgi paylaşımı ve istişare mekanizmaları kritik önem taşıyor. Türkiye’ye oy hakkı verilmese bile, örneğin Ticaret Politikası Komitesi veya Genel Tercihler Sistemi Komitesi gibi kilit politika organları da dahil olmak üzere daha fazla AB komitesine gözlemci olarak davet edilebilir. “Türkiye’nin Dostları” gibi gayrıresmi bilgi paylaşım mekanizmaları da düşünülebilir. 

Türkiye’de büyük ilgi çeken ikinci bir kaygı,  Türkiye’nin, AB’nin karşılıklı piyasa erişimini garanti altına alan hükümler içermeyen Serbest Ticaret Anlaşması imzaladığı ülkelere pazarlarını açmak zorunda olmasıdır. Türkiye Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığından (TTIP) dışlanma olasılığı konusunda özellikle endişelidir. Örneğin tekstil ve hazır giyim gibi sektörlerde AB ile ABD arasında bazı tarife tavanları halen mevcut olduğu için, Türkiye tercih erozyonundan zarar görebilir. AB ile ABD arasında sadece tüm ikili tarifelerin kaldırılmasını öngören “sığ” bir TTIP durumunda, tercih erozyonundan kaynaklanacak refah kayıplarının 130 milyon ABD$ düzeyinde olacağını tahmin ediyoruz. Ancak bunun başka yönleri de olacaktır: TTIP serbest menşe kuralları içerdiği ve AB ile ABD kalite standartlarının karşılıklı tanınmasına yönelik bir sistem üzerinde anlaştığı ölçüde, Türkiye AB ile olan Gümrük Birliği vasıtasıyla ABD pazarlarına çok daha iyi bir erişim elde edebilecektir ve bu  tercih erozyonundan uğrayacağı kaybı telafi etmenin ötesinde ilave avantaj sağlayacaktır. Öte yandan, TTIP’nin Türkiye’nin kalite sertifikaları kabul edilmeksizin düzenleyici uyumu kapsaması halinde, Türkiye’nin kayıpları çok daha büyük olabilir.    

Bununla birlikte, TTIP’den dışlanma konusundaki asıl endişe hizmetler ile ilgilidir. Bu Atlantik bölgesi ile olan ticaretteki artışın kazanımlarının en büyük olacağı alandır. Ancak, Türkiye’nin kendi hizmetler ticareti açılmadığından dolayı, ülke bu ticaret yaratma etkisinden yararlanamayacaktır. Türkiye taşımacılık ve turizm gibi geleneksel hizmet faaliyetlerinde önemli bir ticaret ülkesidir, ancak finans, hukuk hizmetleri, muhasebe, tasarım, BT hizmetleri gibi modern hizmet faaliyetlerinde ağırlığından çok daha düşük etkiye sahiptir.

Gümrük Birliği’nin ticareti de kapsayacak şekilde genişletilmesi, Türkiye’nin örneğin perakende ve taşımacılık hizmetlerindeki rekabetçilik avantajlarından yararlanmasına  olanak tanırken modern hizmet sektörleri üzerinde olumlu bir rekabet baskısı oluşturacaktır. Bunun sonucunda 20 yıl önce Gümrük Birliğinin ardından imalat sektöründe yaşanana benzer şekilde hizmet sektörün kalite düzeyi ve rekabet gücü artabilecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’yi TTIP’ye olası bir katılım bağlamında hizmetler sektörünü açması için hazırlayacaktır.

Buradan nihai bir sonuç çıkarılabilir. Gümrük Birliği modernizasyonu Türkiye’nin TTIP’ye katılımı için sağlam bir temel oluşturduğu ölçüde,  AB ve ABD’nin TTIP’nin üçüncü ülkelerin katılımına açılması yönündeki açık bir kararlılığı Gümrük Birliği üzerindeki çalışmaların gecikmesiz bir şekilde devam etmesini teşvik edebilir. Brookings çalıştayından neredeyse ittifakla çıkan ve bu blog dizisini motive eden bir sonuç, Türkiye, AB ve ABD arasında daha derin bir ekonomik entegrasyonun tüm tarafların yararına olacağıdır.



Api
Api

Welcome